Sitenin solunda giydirme reklamı denemesidir
Sitenin sağında bir giydirme reklam
Mehmet ŞAHİN
Köşe Yazarı
Mehmet ŞAHİN
 

Eğitim Sistemi ve Milli Eğitim Akademisi

28 Mayıs 2023 seçimlerinde yeniden Cumhurbaşkanı seçilen Recep Tayyip Erdoğan yeni kabinesini açıkladı. Merak ettiğim öncelikli bakanlık Millî Eğitim Bakanlığı oldu. Çünkü hem Milli kelimesi hem de Eğitim kelimesi aslında kapsamı ve etkisi ile çok geniş bir alana işaret etmekte ve diğer tüm bakanlıkların alanlarının temelini oluşturmaktadır. Eğitimin sosyal, kültürel, felsefi, psikolojik, ekonomik vs. temellerini dikkate alırsak diğer alanların oturduğu zemin eğitim olarak ortaya çıkmaktadır. Bu bağlamda, Millî Eğitim Bakanlığının alanları aslında diğer tüm bakanlık alanlarını da doğrudan etkilemektedir. Bu nedenle, Milli Eğitimden sorumlu olan bakanının da sorunlara bakışı, algılaması, kavraması ve politikalar geliştirmesi önemli hale gelmektedir. Milli Eğitim bakanının elbette politik yanı olacak. Sonuçta bir siyasi parti veya partilerin oluşturduğu bir yönetim tarafından görevlendiriliyor. Fakat bu görevi üstlenen bakanın, hayata ve vatandaşlara yönelik olarak bakış açısı ne olmalı? Eski Başbakan Binali Yıldırım, 2016 yılında İTÜ'nün yeni akademik yıl açılış törenine katıldığında bu bakış açısının ne kadar önemli olduğunu kendi üslubu ile şöyle açıklamıştı… 2 kere 2 kaç eder? Hukukçulara sorarsın. Efendim 3 ile 5 arasında bir sayı derler. Mühendise sorarsın 4.0 derler. Memura sorarsan dur bir müdürüme sorayım sonra söyleyeyim der. Tüccara sorarsın kaç olmasını istersin? sorusunu sorar. Burada dikkat çeken yaklaşım Tüccar Yaklaşımıdır. Herkesi memnun etme çabası veya hiç kimseyi kırmama çabası… Bu durumda tüccarın beklentisi ticaret olarak ortaya çıkmaktadır. Günümüzde karşılaştığımız temel kişilik sorunlarından birisi de budur bence. Tüccar zihniyeti ile kendine emanet edilmiş olan kurumları idare etme çabası. Bu çaba ne getirir? Herkesi ve her kesimi memnun etmeyi, hiç kimse ile çatışmamayı getirir. Niçin? Geleceğe ticari yatırım önemli. Devlet kurumlarını yönetmekten sorumlu olan görevliler Tüccar Yaklaşımını tercih etmişler ise bazı sorular ortaya çıkmaktadır. Devlet kurumunu, sadece kendi makamını ve statüsünü korumak ve sürdürmek için herkesi ve her kesimi memnun etme aracı olarak kullanan, sadece kendine yönelik hesap yapan, hesabi olan fakat hasbi olmayan bir başka ifade ile Tüccar Yaklaşımını benimseyen makam sahibi görevli kişinin kişiliği tartışmalı hale gelir. Cumhurbaşkanımızın da işaret ettiği gibi, Türkiye’deki mevcut idari yönetim sistemi 2 bin 200 yıllık Türk devlet geleneğini ve 1400 yıllık medeniyetin birikimini ifade ettiğine göre, vizyon sahibi, kişilikli, omurgalı ve kendini bu geleneğe göre hizalandıran yöneticiler olma ideali Tüccar Yaklaşımı ile boşa çıkmar. Milli Eğitim bağlamında ele alırsak, başta üniversiteler olmak üzere, tüm kademelerdeki yöneticilerin Tüccar Yaklaşımı yerine, 2 bin 200 yıllık Türk devlet geleneği ve 1400 yıllık medeniyetin birikimine göre yönetim anlayışı sergilemesi gerekir. 2 bin 200 yıllık Türk devlet geleneği ve 1400 yıllık medeniyetin birikimi ile yukarıda geçen Tüccar Yönetici anlayışı uyuşmayacağına göre, tüccar yaklaşımını benimseyen yöneticilerin Türkiye Yüzyılı iddiasına katkıda bulunmasını beklemek yanlış olur. Milli Eğitim Bakanı Yusuf Tekin’in görev devir töreninde kurduğu cümleyi hatırlayalım… "Türkiye Yüzyılı iddiamızda samimi isek, bunun adımlarının atılacağı yer kuşkusuz Millî Eğitim Bakanlığıdır, milli eğitim sistemidir. Bütün gücümüzle bu mücadeleyi yürüteceğimizi taahhüt ediyorum.”  Bu taahhüt hala geçerli ise… 14/6/1973 tarihli 1739 sayılı Milli Eğitim Temel Kanununun yeniden ele alınması, güncellenmesi veya 2 bin 200 yıllık Türk devlet geleneği ve 1400 yıllık medeniyetin birikimine dayalı olarak yeniden oluşturulması gerekmez mi? Açık, net, tüm paydaşlarca anlaşılabilecek bir dille Eğitim Felsefesinin ifade edilmesi ve böylece Milli Eğitim Sistemimizin bir felsefesi yoktur hükmünün geçersiz kılınması gerekmez mi? 2 bin 200 yıllık Türk devlet geleneğinin ve 1400 yıllık medeniyetin birikiminin öznesi olan bu milletin çocuklarını zihinsel, fiziksel ve ruhsal olarak olumsuz yönde etkileyen, eğitim hayatı boyunca yaşından fazla sayıda tabi tutulduğu Çoktan Seçmeli Test uygulamasından derhal vazgeçilmesi, Türkiye Yüzyılı iddiamıza uygun değerlendirme yolları bulunarak hem fikri hür, vicdanı hür, irfanı hür nesiller hem de fiziksel, zihinsel ve ruhsal olarak sağlıklı nesiller yetiştirerek gelecek yüzyıllara her açıdan sağlıklı, kişilikli ve ferasetli nesillerin hakim olmasına katkı sağlanması gerekmez mi? Eğitim sisteminde yer alan kurumların uygulanan merkezi sınavlardan dolayı birbirinin itibarını zedelemesine izin verilmemelidir. Eğitim Fakültesi öğretmenlik bölümlerinden mezun olan, Türkiye Yüzyılının inşasına yardımcı olacak bir genç, fakültede aldığı eğitimin öğretmen olması içen yeterli görülmemesi üzerine, uygulanan Çoktan Seçmeli sınavlara hazırlanmak için paralel bir yapı olarak oluşmuş olan dershanelerden veya diğer kurs yerlerinden sınava hazırlanıyor ise eğitim aldığı fakültede aldığı eğitimin gerçek hayatta bir problem çözmediğini görerek fakülteye ve görev yapan akademisyenlere karşı bir saygınlık ve itibar kaybı oluşması doğal olarak ortaya çıkmaktadır. Bu durum, gittikçe daha çok çeşitte ve sayıda paralel eğitim kurumlarının oluşmasına yol açmaktadır. Sonuçta bu durum, sadece Devlet Kurumu olan üniversitenin veya fakültenin saygınlığı ve itibarına değil dolaylı olarak ana kurum olarak devlete de halel getirmektedir. Eğitim Fakültesi öğretmenlik bölümlerinden mezun olan veya üniversitelerin ilgili birimleri tarafından verilen Formasyon Eğitimi alan öğretmen adaylarının gittikçe daha çok çeşitte ve sayıda paralel eğitim kurumlarına devam etme zorunluluğu devam ederken bir de Milli Eğitim Akademisi yapısı ortaya çıktı. Akademinin kurulma amacı, “öğretmenlerin mesleki yeterliliklerini güncel gelişmelere göre artırmak ve eğitim kalitesini yükseltmek” amacıyla kurulan “Milli Eğitim Akademisi’ne girişler, KPSS puanına göre yapılacak ve bu sistem ilk defa 2025 KPSS puanıyla uygulanacaktır. Eğitim programı dört dönemden oluşacak ve her dönem 10 ila 14 hafta sürecektir. Bu süreçte öğretmen adaylarına günümüz itibarıyla 23 bin TL’ye tekabül eden bir ödeme yapılacaktır.” Bir eğitimci olarak, üniversitelerin Eğitim Fakültelerinde verilen Öğretmenlik formasyonunu yetersiz gördüğü anlaşılan bakanlığın Öğretmen Akademisi ile Eğitim Fakültesi ilişkisi veya ilişkisizliğini açık hale getirmesi gerekir. Ama öncelikle de Bakanın yukarıda bahsettiği milli eğitimin felsefesini açık ve seçik olarak ilan etmesi ve bu felsefeye göre Milli Eğitim Temel Kanunu güncelleme taahhüdü de vermesi gerekir!
Ekleme Tarihi: 18 December 2024 - Wednesday

Eğitim Sistemi ve Milli Eğitim Akademisi

28 Mayıs 2023 seçimlerinde yeniden Cumhurbaşkanı seçilen Recep Tayyip Erdoğan yeni kabinesini açıkladı. Merak ettiğim öncelikli bakanlık Millî Eğitim Bakanlığı oldu. Çünkü hem Milli kelimesi hem de Eğitim kelimesi aslında kapsamı ve etkisi ile çok geniş bir alana işaret etmekte ve diğer tüm bakanlıkların alanlarının temelini oluşturmaktadır.

Eğitimin sosyal, kültürel, felsefi, psikolojik, ekonomik vs. temellerini dikkate alırsak diğer alanların oturduğu zemin eğitim olarak ortaya çıkmaktadır. Bu bağlamda, Millî Eğitim Bakanlığının alanları aslında diğer tüm bakanlık alanlarını da doğrudan etkilemektedir. Bu nedenle, Milli Eğitimden sorumlu olan bakanının da sorunlara bakışı, algılaması, kavraması ve politikalar geliştirmesi önemli hale gelmektedir.

Milli Eğitim bakanının elbette politik yanı olacak. Sonuçta bir siyasi parti veya partilerin oluşturduğu bir yönetim tarafından görevlendiriliyor. Fakat bu görevi üstlenen bakanın, hayata ve vatandaşlara yönelik olarak bakış açısı ne olmalı?

Eski Başbakan Binali Yıldırım, 2016 yılında İTÜ'nün yeni akademik yıl açılış törenine katıldığında bu bakış açısının ne kadar önemli olduğunu kendi üslubu ile şöyle açıklamıştı…

2 kere 2 kaç eder? Hukukçulara sorarsın. Efendim 3 ile 5 arasında bir sayı derler.

Mühendise sorarsın 4.0 derler.

Memura sorarsan dur bir müdürüme sorayım sonra söyleyeyim der.

Tüccara sorarsın kaç olmasını istersin? sorusunu sorar.

Burada dikkat çeken yaklaşım Tüccar Yaklaşımıdır. Herkesi memnun etme çabası veya hiç kimseyi kırmama çabası…

Bu durumda tüccarın beklentisi ticaret olarak ortaya çıkmaktadır. Günümüzde karşılaştığımız temel kişilik sorunlarından birisi de budur bence. Tüccar zihniyeti ile kendine emanet edilmiş olan kurumları idare etme çabası.

Bu çaba ne getirir?

Herkesi ve her kesimi memnun etmeyi, hiç kimse ile çatışmamayı getirir.

Niçin?

Geleceğe ticari yatırım önemli.

Devlet kurumlarını yönetmekten sorumlu olan görevliler Tüccar Yaklaşımını tercih etmişler ise bazı sorular ortaya çıkmaktadır.

Devlet kurumunu, sadece kendi makamını ve statüsünü korumak ve sürdürmek için herkesi ve her kesimi memnun etme aracı olarak kullanan, sadece kendine yönelik hesap yapan, hesabi olan fakat hasbi olmayan bir başka ifade ile Tüccar Yaklaşımını benimseyen makam sahibi görevli kişinin kişiliği tartışmalı hale gelir.

Cumhurbaşkanımızın da işaret ettiği gibi, Türkiye’deki mevcut idari yönetim sistemi 2 bin 200 yıllık Türk devlet geleneğini ve 1400 yıllık medeniyetin birikimini ifade ettiğine göre, vizyon sahibi, kişilikli, omurgalı ve kendini bu geleneğe göre hizalandıran yöneticiler olma ideali Tüccar Yaklaşımı ile boşa çıkmar.

Milli Eğitim bağlamında ele alırsak, başta üniversiteler olmak üzere, tüm kademelerdeki yöneticilerin Tüccar Yaklaşımı yerine, 2 bin 200 yıllık Türk devlet geleneği ve 1400 yıllık medeniyetin birikimine göre yönetim anlayışı sergilemesi gerekir.

2 bin 200 yıllık Türk devlet geleneği ve 1400 yıllık medeniyetin birikimi ile yukarıda geçen Tüccar Yönetici anlayışı uyuşmayacağına göre, tüccar yaklaşımını benimseyen yöneticilerin Türkiye Yüzyılı iddiasına katkıda bulunmasını beklemek yanlış olur.

Milli Eğitim Bakanı Yusuf Tekin’in görev devir töreninde kurduğu cümleyi hatırlayalım…

"Türkiye Yüzyılı iddiamızda samimi isek, bunun adımlarının atılacağı yer kuşkusuz Millî Eğitim Bakanlığıdır, milli eğitim sistemidir. Bütün gücümüzle bu mücadeleyi yürüteceğimizi taahhüt ediyorum.” 

Bu taahhüt hala geçerli ise…

14/6/1973 tarihli 1739 sayılı Milli Eğitim Temel Kanununun yeniden ele alınması, güncellenmesi veya 2 bin 200 yıllık Türk devlet geleneği ve 1400 yıllık medeniyetin birikimine dayalı olarak yeniden oluşturulması gerekmez mi?

Açık, net, tüm paydaşlarca anlaşılabilecek bir dille Eğitim Felsefesinin ifade edilmesi ve böylece Milli Eğitim Sistemimizin bir felsefesi yoktur hükmünün geçersiz kılınması gerekmez mi?

2 bin 200 yıllık Türk devlet geleneğinin ve 1400 yıllık medeniyetin birikiminin öznesi olan bu milletin çocuklarını zihinsel, fiziksel ve ruhsal olarak olumsuz yönde etkileyen, eğitim hayatı boyunca yaşından fazla sayıda tabi tutulduğu Çoktan Seçmeli Test uygulamasından derhal vazgeçilmesi, Türkiye Yüzyılı iddiamıza uygun değerlendirme yolları bulunarak hem fikri hür, vicdanı hür, irfanı hür nesiller hem de fiziksel, zihinsel ve ruhsal olarak sağlıklı nesiller yetiştirerek gelecek yüzyıllara her açıdan sağlıklı, kişilikli ve ferasetli nesillerin hakim olmasına katkı sağlanması gerekmez mi?

Eğitim sisteminde yer alan kurumların uygulanan merkezi sınavlardan dolayı birbirinin itibarını zedelemesine izin verilmemelidir.

Eğitim Fakültesi öğretmenlik bölümlerinden mezun olan, Türkiye Yüzyılının inşasına yardımcı olacak bir genç, fakültede aldığı eğitimin öğretmen olması içen yeterli görülmemesi üzerine, uygulanan Çoktan Seçmeli sınavlara hazırlanmak için paralel bir yapı olarak oluşmuş olan dershanelerden veya diğer kurs yerlerinden sınava hazırlanıyor ise eğitim aldığı fakültede aldığı eğitimin gerçek hayatta bir problem çözmediğini görerek fakülteye ve görev yapan akademisyenlere karşı bir saygınlık ve itibar kaybı oluşması doğal olarak ortaya çıkmaktadır.

Bu durum, gittikçe daha çok çeşitte ve sayıda paralel eğitim kurumlarının oluşmasına yol açmaktadır.

Sonuçta bu durum, sadece Devlet Kurumu olan üniversitenin veya fakültenin saygınlığı ve itibarına değil dolaylı olarak ana kurum olarak devlete de halel getirmektedir.

Eğitim Fakültesi öğretmenlik bölümlerinden mezun olan veya üniversitelerin ilgili birimleri tarafından verilen Formasyon Eğitimi alan öğretmen adaylarının gittikçe daha çok çeşitte ve sayıda paralel eğitim kurumlarına devam etme zorunluluğu devam ederken bir de Milli Eğitim Akademisi yapısı ortaya çıktı.

Akademinin kurulma amacı, “öğretmenlerin mesleki yeterliliklerini güncel gelişmelere göre artırmak ve eğitim kalitesini yükseltmek” amacıyla kurulan “Milli Eğitim Akademisi’ne girişler, KPSS puanına göre yapılacak ve bu sistem ilk defa 2025 KPSS puanıyla uygulanacaktır. Eğitim programı dört dönemden oluşacak ve her dönem 10 ila 14 hafta sürecektir. Bu süreçte öğretmen adaylarına günümüz itibarıyla 23 bin TL’ye tekabül eden bir ödeme yapılacaktır.”

Bir eğitimci olarak, üniversitelerin Eğitim Fakültelerinde verilen Öğretmenlik formasyonunu yetersiz gördüğü anlaşılan bakanlığın Öğretmen Akademisi ile Eğitim Fakültesi ilişkisi veya ilişkisizliğini açık hale getirmesi gerekir.

Ama öncelikle de Bakanın yukarıda bahsettiği milli eğitimin felsefesini açık ve seçik olarak ilan etmesi ve bu felsefeye göre Milli Eğitim Temel Kanunu güncelleme taahhüdü de vermesi gerekir!

Yazıya ifade bırak !
Okuyucu Yorumları (0)

Yorumunuz başarıyla alındı, inceleme ardından en kısa sürede yayına alınacaktır.

Yorum yazarak Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve gasavan.com.tr sitesine yaptığınız yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan tüm yorumlardan site yönetimi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Sitemizden en iyi şekilde faydalanabilmeniz için çerezler kullanılmaktadır, sitemizi kullanarak çerezleri kabul etmiş saylırsınız.