23.05.2023 08:05
Türk Eğitim Sisteminin Çözemediği Sorunlar: Eleştirel Bir Yaklaşım
Yalnızca tek bir pekiştireç kullanımı ile eğitim sisteminin çözemediği Türkiye’nin tüm büyük sorunları sıfır maliyet ile çözülebilir (mi?)
Literatür incelendiğinde eğitimle ilgili yapılan tüm araştırmaların odağını genel anlamda Türk Eğitim Sistemiyle ilgili sorunların oluşturduğu görülmektedir. Yapılan sempozyum, kongre ve çalıştaylarda tartışılan; eğitim programları, öğretmen nitelikleri, öğrenci başarısı, ölçme değerlendirme, rehberlik, okul ile hayatın uyumsuzluğu, eğitim toplum ilişkisi, mesleki-teknik eğitim, eğitim felsefesi, vb. tüm konulardaki sorunların odağını ise ezberci eğitim sistemi oluşturmaktadır. Bilim insanlarının dışında dahi sokaktaki bireylere sorulduğunda büyük ölçüde herkesin şikâyet ettiği temel eğitim sorunu, sınava dayalı ezberci eğitim sistemi olacaktır. Hatta; öğretmen, veli, öğrenci, idareci, müfettiş, eğitim uzmanı, MEB yöneticisi, işveren de dahil tüm paydaşlar da büyük ölçüde bu sorun üzerinde hem fikir olacaktır. Eğitim alanında yazılan bilimsel makaleler, bildiriler, kitaplar, projeler ile lisansüstü tez çalışmalarının hemen hemen hepsi, ezberci eğitim sistemini bir ölçüde nitelikli hale getirebilir miyiz? sorusuna cevap bulmaya dönük çabaları ifade etmemektedir. Ama, fakat ve lakin, hala sistem sınava dayalı ve ezberci olarak tüm hızıyla devam etmekte ve devam edeceğe de benzemektedir.
Bu durum eğitime ayrılan kaynakların verimsiz kullanılmasına, bir yönüyle heba edilmesine neden olduğu gibi toplumu oluşturan tüm kesimlerin hem moralini bozmakta hem de eğitimden ümitlerini kesmelerine neden olmaktadır. Oysaki tüm insanlık bilir ki temel kural: dünyadaki tüm sorunların çözüm yeri eğitimdir. Eğitimin ya da daha doğru tabirle eğitim biliminin en temel kuralları, yöntemleri, ilkeleri işletilirse ve eğitsel bir soruna uygulanırsa, kesinlikle ve kesinlikle o sorun, sorun olmaktan çıkacaktır. Yani sorun çözülecektir. O halde eğitim sistemimizin odağını oluşturan en devasa sorunun yani, sınava dayalı ezberci eğitim sisteminin bireyleri eğitememe, nitelikli hale dönüştürememe, istendik davranış değişikliklerini gerçekleştirememe nedenleriyle toplumda oluşan ve sisteminin doğurgusu olan kadim sorunlar; orman yangınları, çevre kirliliği, bireylerin problem çözme beceri eksiklikleri, trafik, işsizlik, düşüncesizlik, terör, obezite vb. sorunlar eğitim biliminin kural ve ilkeleri uygulanarak çözülebilir.
Bu bağlamda; örneğin bireylerde istenen davranışların sıklığını artırmak ya da istenmeyen bir davranışın sıklığını azaltmak istediğimizde, kullanmamız gereken temel araçlar pekiştireçlerdir. Pavlov’un klasik koşullanma deneyinde doğal uyarıcı olan “et”e karşı köpeğin verdiği doğal tepkinin (salya), etten önce çalınan zile de (şartlı uyarıcı) verilmesi sağlanabiliyordu. Yani siz bir davranış geliştirmek düşüncesindeyseniz ve bu davranışın da sürekliliğini sağlamak istiyorsanız pekiştireç kullanmanız gerekmektedir. Bir tarafta yapılmasını istediğiniz davranış, diğer tarafta bu davranışa yönlendiren bir ödül, mutlaka plan dahilinde olmalıdır. Davranışçı yaklaşımın eğitime getirdiği en önemli katkılardan birisidir ödül ve ceza. İster istemez eğitim sisteminde de kalıcı davranışları artırmak için ödül/olumlu pekiştireç, istenmeyen davranışları yok etmek için ceza/olumsuz pekiştireç yaygın olarak kullanılmaktadır. Örneğin eğitim uygulamalarında olumlu pekiştireç ya da ödül olarak yüksek not, +, “aferin”, çikolata, para, güleryüz, vb. ile istenen davranış ardışık hale getirildiğinde, yani bireyin hoşuna giden istediği bir uyarıcıyla/ödülle/pekiştireçle ilişkilendirildiğinde, birey ödülü almak için yapmasını istediğimiz davranışı yapar hale getirilebilmektedir. Ya da diğer bir ifadeyle, sevdiği bir çizgi filmi izleyebilmesi için pırasa yemeğini yemesi, odasını topladıktan sonra oyun oynamaya çıkması ya da bir davranışı yapmazsa sevdiği bir etkinlikten, ödülden uzak kalması yine istenen davranışın kazandırılması, istenmeyen davranışın yok edilmesi için bütün dünyada kullanılabilen eğitsel uygulama örnekleridir. O halde; eğer eğitimcilerin elinde böyle sihirli bir değnek varsa peki “niçin bizim eğitim sistemimiz bireylere istenen davranışları kazandıramıyor?” sorusu bu noktada anlamlı hale gelmektedir. Zira toplumumuza baktığımızda her türlü sorunu görebiliyoruz. Örneğin; hırsızlık, vergi kaçırma, kadın cinayetleri, uyuşturucu kullanımı, işsizlik, obezite, düşünme becerileri eksikliği, orman yangınları, bencillik, terör, empati yoksunluğu, vb. her türlü sorunun toplumu oluşturan milyonlarca bireyde aynı anda var olduğu gözlenmektedir. Bu durumda yeni bir soru acaba? elimizdeki bu sihirli değneği kullanarak bu sorunları toplumdan, eğitim sistemimiz vasıtasıyla silemeyiz mi? Ya da nasıl silebiliriz? Benim cevabım EVET SİLEBİLİRİZ şeklindedir. Peki nasıl?
Basitçe, mademki eğitim sistemimiz ezberci ve sınava dayalı. Değiştirilemiyor, değiştirilmesi teklif dahi edilemiyor ve yerine bir yol bulunana kadar devam edecek görünüyor, o halde biz de en azından ezberci sınava dayalı bu sisteminin zaafından yararlanarak ve bazı soruları öğrencilere sınavdan önce vererek ve aynı zamanda verilen bu soruların da çıkma garantisini öğrencilere sağlayarak, toplumdaki bu istenmeyen davranışları ortadan kaldırabiliriz. Yani; eğitim sisteminde yer alan ne kadar kritik-merkezi sınav sistemi varsa eski adıyla TEOG, OKS ya da yeni adıyla LGS, YKS, KPSS (ortaokula geçiş, liseye geçiş, üniversiteye giriş, lisansüstü, işe giriş vb.) türü sınavların hepsinde bazı sorular (%10-15’ini geçmeyecek şekilde) öğrencilere verilebilir. Önemli olan toplumda yer alan ve yukarıda örnek olarak ele alınan aynı anda milyonlarca bireyde olumsuz/istenmedik davranış olarak gözlenen ve çetrefilleşmiş toplumsal sorunların tümü eğitim bilimciler (eğitim sosyologları, eğitim felsefecileri, eğitim programcıları, ölçme değerlendirmeciler vb.) tarafından yapılacak bir çalıştay, sempozyumla doğru bir şekilde tespit edilmesidir. Daha sonra bilim insanları ve paydaşların uzlaştığı toplumsal sorunlarla ilgili temel konularda, kurumlar tarafından (MEB, ÖSYM vb.) zaten her yıl hazırlanan ve kullanılan sınav soruları içerisinde, Bloom’un taksonomisine göre ilgili uzmanların katkısı doğrultusunda, yaş ve eğitim kademeleri de dikkate alınarak Bilme, Kavrama, Uygulama, Analiz düzeyindeki davranışlara yönelik ve aynı anda tüm toplumda gözlenen olumsuz davranışları yok edecek şekilde çoktan seçmeli test sorularının hazırlanmasına dikkat edilmelidir. Yani ve örneğin; her yıl kâbus gibi yaz ayalarında ülkenin gündemine oturan parasal olarak maliyetinin bile hesaplanması mümkün olmayan orman yangını sorunu ortadan kaldırabilmek için öncelikle zorunlu olarak ilkokula giden tüm 85 milyona orman yangınlarına sebep olan tüm faktörler BİLME düzeyinde ezberlettirilmelidir. Daha sonra zorunlu olarak ortaokula giden yine tüm toplumdaki 85 milyon insana, aynı sorun ve konu bu defa adına OKS, LGS vb. her ne deniliyorsa liseye geçiş merkezi sınavlarında KAVRAMA düzeyinde hazırlanmış sorularla orman yangınları nedenleriyle, niçinleriyle, örnekleriyle yani farklı formlarıyla kavratılmalıdır. Bu düzey sorular bilmenin ötesinde, yalnızca anlamış bireylerin çözebileceği güçlük düzeyinde olmalıdır. Örneğin arabayla giderken yola atılan bir sigaranın biraz sonra rüzgârla uçarak ağaçlık bir alana taşınabileceği ve oradaki otları tutuşturarak yangına neden olabileceği ya da ortaya atılmış bir şişenin, farklı bir tarihte başka birisi tarafından farkında olmadan kırılabileceği, cam kırığının ise bir yıl sonra bir yaz ayında güneşten ısınarak yangına neden olabileceği, farklı form ve senaryolara dayalı örnekler üzerinden kavrama düzeyindeki sorularla ölçülebilmelidir.
YKS sınavlarında ise yine aynı konu UYGULAMA düzeyindeki sorulara yönelik olarak hazırlanabilir. Bu defa, yalnızca uygulama düzeyine ulaşmış öğrencilerin yapabileceği sorular sorulmalıdır. Öncesiyle beraber değerlendirildiğinde zaten; ilkokulda öğrenciler bilmişti. Ortaokul seviyesindeyken anlamıştı. Lise düzeyinde ise sorular yalnızca uygulama düzeyine ulaşmış, hayata aktarabilen öğrencilerin yapabilecekleri güçlük düzeyinde olmalıdır. Ölçme değerlendirmeciler, çoktan seçmeli sorularla bilme, kavrama, uygulama ve hatta analiz düzeyinde dahi sorular hazırlayabilmektedirler. Orman yangını bütününü parçalara ayrıştırabilen, herhangi bir parçanın yokluğunda diğer faktörlerin ne derece etkilendiğini gözleyebilen/analiz edebilen bireylere yönelik ayırt edici sorular lisans ve lisansüstü düzeylerde de sorulabilir. Bu durumda her yıl binlerce irili ufaklı yangın haberleri ya da onlarca orman yangını haberleri azalacak 1’e, 0’a kadar inecek ve hatta zamanla yok olacaktır. Çünkü bu yangınların bir kısmı bilgi düzeyindeki yangına neden olan basit faktörlerin cahilce bilinmemesinden, yangınların diğer bir kısmı faktörler bilinmesine rağmen, başka faktörlerle ilişkilerinin kurulamamasından, kavranamamasından kaynaklanmakta, çok az bir kısmı ise teorik bilgiden daha çok pratiğe, günlük hayata aktarmada yaşanan eksikler, vb. kaynaklanmaktadır. Özetle, toplumun tamamı zorunlu olarak ilkokula, ortaokula ve liseye gittiği için 85 milyonun tümü bu sorularla okul hayatında mutlaka ve mutlaka karşıya gelmiş olacaktır. Kavrama düzeyinde davranışa sahip olmayan öğrenci bu düzeydeki soruyu yapamayacaksa, uygulama düzeyindeki bir soruyu bu seviyeye gelmeyen bir öğrenci cevaplayamayacaksa, bu durumda istese de istemese de tüm toplum, bu istendik davranışları göstermek durumunda kalacaktır. Zira bu düzeyde olmayanların cevap veremeyeceği sorularla muhatap olmaktadır. Hatta sınavlarda diğer sorular 1 puan iken, sorulacağı ilan edilen bu soruların her biri 4 puan değerinde olursa, lise sınavlarına giren, üniversite sınavlarına giren, ALES, Y. Lisans, KPSS vb. sınavlara giren hiçbir öğrenci bu değerdeki bir sorudan vazgeçemeyecektir. VAZGEÇEN öğrencinin diğer sorularla telafi edebilmesi mümkün olmayacağı için başarılı olma ihtimali oldukça düşük olacaktır. Öte yandan, aslında öğrenciler sınavlarda limit, türev, integral, üçgen, Erzurum kongresi vb. sorulara verdikleri doğru cevaplara göre yine ayırt edilecekler, sınavları kazanacaklardır.
Çıkacağı garanti edilen sorun/tema/konulardaki sorular ise zamanla Pavlov’un klasik koşullanma deneyinde olduğu gibi herkesin yapmak zorunda olduğu, feda edemeyeceği önkoşul davranışlara, pekiştirme tarifelerine dönüşecektir. Bunun için ilave herhangi bir maliyet de gerekmemektedir. Zaten mevcut sistemde öğretmenler var; öğretim yapıyorlar, dershaneler ya da özel hocalar var; ders anlatıyorlar, matbaalar var; hali hazırda kitap basıyor, deneme sınavları hazırlıyorlar, Vitamin, Khan Academy vb. bilgisayar yazılımları var; konuları öğrencilere çevirim içi yollarla bireysel olarak öğretiyorlar. Bu durumda siz sadece kamu otoritesi olarak bu soruları soracağınızı söyleyip çekiliyorsunuz. Diğer paydaşların tümü “bu duruma” göre kendisini ayarlamak, düzenlemek durumunda kalıyor. Örneğin öğretmenler nasıl ki türev konusunu anlatırken öğrencilere “bu soru çıkıyor, şu şekilde soruluyor, bunu yapmak için olaya şöyle bakmalısınız, şu şekilde düşünmelisiniz gibi tüyolar veriyorlar, neden bu seçenek doğru da diğer seçenekler değil tek tek açıklıyorlar, bu durum için de benzer koşullar geçerli. Yani yangınla ilgili çıkmış soruları inceleyebilirler, seçenekleri tartışıp, değerlendirirler, kendilerini ona göre ayarlayacaklardır. Ya da kitap yazanlar öğrencilerin bu bilgileri kavrayabilmesi, uygulayabilmesi, analiz edebilmesi için içeriği örneklerle, ek materyallerle, sorularla vb. düzenlemek, zenginleştirmek durumunda olacaklardır. Vitamin, Khan Academy vb. programları/yazılımları hazırlayanlar ise konulara ilişkin senaryolar düzenleyebilirler, şişe kırığının yangına neden olduğunu ya da yola atılan sigaranın rüzgarla taşındığını gösteren canlandırmalar yapabilirler, kısa filmler hazırlayarak içerikler oluşturabilirler. Öğretmenler ise ister drama yöntemini kullanarak, olayları canlandırmaya dayalı olarak öğretsinler ister altı şapka düşünme tekniğini kullanarak orman yangını tartışsınlar. Tüm bunlar; onların bilmeleri, yapmaları, kendilerini ayarlamaları gereken durumlardır/uygulamalardır. Bunların hepsi otomatik olarak mevcut sistem içerisinde kendi kendine yerleşecek, gerçekleşecek uygulamalardır.
Siz sadece devlet olarak kuralı belirliyorsunuz, güvenilir/yetkili kişi kim ise; Cumhur Başkanı, Milli Eğitim Bakanı, YÖK Başkanı, ÖSYM Başkanı kim ya da kimler sorumluysa ilgili konunun, temanın, sorunun sorulacağını, herkesin takibine imkân verecek şekilde yalnızca çıkıp duyurması yeterli gelmektedir. Bu Startı alan toplumdaki her bir kişi ise mecburen kendi üzerine düşen rolü, görevi yerine getirmek için hizalanmakta, sorunun çözülmesine katkı getirmeye çalışmaktadır. Bu durumda toplumda hem gözlenen, yaşanan hem de bireylerde ileride potansiyel olarak ortaya çıkma ihtimali olan sorun dahi ortadan kalkmış olacaktır. Hatta sorun o kadar iyi bir şekilde çözülmüş olacaktır ki, o konuda dünyada örnek bir topluma bile dönüşebilme imkânı mümkün olabilecek, ekonomiye yansımaları da kolayca gözlenebilecektir. Öyle ki ilkokulda zorunlu olarak bu konuyla karşılaşmışsın, faktörleri öğrenmişsin, ortaokulda yine yangın konusuyla karşılaşmışsın nedenlerini, ilişkilerini anlamışsın, kavramışsın. Lisede uygulama düzeyinde davranışlarda bulunmuşsun. Dershanede, okulda, test kitabında, bilgisayar yazılımında, teneffüste arkadaşlar arasında sohbette vb. her yerde karşılaşmışsın, üzerinde düşünmüşsün, kafa yormuşsun, etkinliklerde bulunmuşsun. Örneğin Üniversite de mühendislikte okuyan bir öğrencisin ve bir proje yapacaksın ya da Y. Lisans yapan lisansüstü bir öğrencisin, tez yapacaksın. İlk aklına gelecek konular senin geçmiş yaşantında uğraştığın, konular, problemler olacağı için birçok projeye, tez konusuna ve hatta ürüne yansımaları da mümkün olacaktır. Toplumda analiz, sentez düzeyinde davranışlara ulaşan birçok birey yetişmiş olacaktır. Bu durumda bu öğrencilerin kimisi “dronla bir yangın söndürme” aracı, kimisi “telefonla yangın ihbar uygulaması”, kimisi “yangın sensörü” aleti vb. geliştirecektir. Analiz düzeyine kadar ulaşan bireyler bir üst basamakta sentez yaparak bu tür ürünleri de ortaya koyacak, uluslararası patentler de alacaklardır.
Yani sonuç olarak bu durum başlangıçta sadece toplumda çetrefil bir sorun iken ve milyonlarca bireyde de ortaya çıkması muhtemel/potansiyel bir problem iken eğitsel bir ilkenin bilinçli bir şekilde kullanılmasıyla yani istendik davranış-pekiştireç ilişkisinin kurulmasıyla günün sonunda, sorun ortadan kalktığı gibi, patentlerin alınabileceği, uluslararası ihracata dönüşebilecek ürünlerin ortaya konulabileceği bir alana dönüşebilecektir. Benzer şekilde toplumda yer alan uzmanlarca belirlenecek çetrefil diğer sorunlar da bu şekilde çözülebilir. Örneğin “obezite” de yine çok büyük bir toplumsal sorundur. Topluma maliyetinin hesaplanması da mümkün görünmemektedir. Kullanılan ilaçlar, ameliyatlar, ölen insanlar, meşguliyetler, hastalıklar nedeniyle verimsiz çalışma hayatları ve milyonlarca insanın bu sorunun odağını oluşturması, oldukça önemli bir sorun olduğunun kanıtı niteliğindedir. Yine ilkokul düzeyinde obeziteye yol açan faktörlerin öğrenilmesi, ortaokul seviyesinde obezitelerin diğer değişkenlerle ilişkilerinin incelenmesi, kavranması, lise de obeziteyi engelleyici önlemlerin bireyin kendi hayatına uygulayabilme davranışları, üniversite ve lisansüstü düzeylerde analiz, sentez vb. ürün ve projelerin, düzenlemelerin oluşturulması, topluma oldukça büyük katkı sağlayacaktır. Böylece yalnızca toplumdan çok büyük bir sorunun yok edilmesi değil aynı zamanda dünyadaki diğer toplumlara da katkıya dönüşecek ürün ve uygulamalara dahi yol açabilmesi mümkün görünmektedir.
Sonuç olarak; Deprem, trafik, sigara ve uyuşturucu bağımlılığı gibi toplumsal- kamusal düzeni bozan temel sorunlar ve kalkınmaya destek sağlayacak, anlayış geliştirecek eleştirel düşünme becerisi gibi konular bu sorunlar içerisinde yer alabilir.
TOPLUMDA BÜYÜK SORUNLAR VARSA MUTLAKA EĞİTİM SİSTEMİYLE İLGİLİ YOLUNDA GİTMEYEN BİR ŞEYLER VAR DEMEKTİR. ÇÜNKÜ TOPLUMDAKİ SORUNLARIN ÇÖZÜM YERİ EĞİTİMDİR.
Nadir ÇELİKÖZ
Hit:15
Yorum yapmak istiyorsanız bu yazıyı tıklayınızTop10
YAZARLAR
Yorumlar
Ahmet Başal